İşte hikâyesini nasıl anlatacağımı düşündüğüm en önemli romanlarımdan biri.
Yazılış hikayesi öyle ilginç ki, neresinden başlayacağımı cidden şaşırıyorum.
İmamın manken kızı Avustural'yada doğdu.
Çin İşkencesi'nin hikayesini okuyacaksınız. Onun hikayesi Melberun'dan binlerce kilometre ötede doğmuştu. Bir gurup Melbourn'a gece yarısı döndük, kaldığımız eve geldiğimizde onlarca kadının-kızın beni beklediğini gördüm. Çok yorgundum. Yatsı namazını kılıp yatmayı düşünüyordum, fakat misafirleri görünce plan değişti. Uçakla gitmiş, minibüsle dönmüştük. Çok zor geçen bir yolculuğumuz oldu. Kardeşlerim de benim bir şeyler anlatmamı istiyordu. Ben de, “Kızlar, size beklediğiniz konuşmayı yapamam. Ama ilginç bir olay yaşadım, Çin İşkencesi isimli bir roman doğdu. Konu öyle geliştiki, hayatımın en unutulmaz günlerinden birini yaşadım.” deyip sırası geldiğinde size de anlatacağım, Çin İşkencesi'nin doğuş hikayesini anlattım. Dinleyenlerden biri bir genç kızı gösterip, “Bu genç kızın hayatı da çok güzel roman olur.” dediler. “O halde sizce mahsuru yoksa siz anlatın ben dinleyeyim” dedim. Özetle dinledim hayatını.
Bir zamanlar Türkiye'de meşhur bir mankenmiş. İslâm'a dönüş yapmış. fakat dönüşü çok ilginç. Daha sonraki günlerde detaylarıyla saatlerce ve de günlerce konuştuk. Notlarımı aldım.
İslâm'a şöyle dönmüş.
Bir Hıristiyanla evlenmiş. Evlendikten sonra “Eyvah! Çocuğumuz olunca adını Hıristiyan adı mı koyacağız!” Eşimin mutlaka Müslüman olması gerekir, demiş. Dînî kitaplar almış. (Detayları imamın manken kızında) eşine okuyormuş. Bu arada kendisi bir çok ülkeye gitmiş eşine İslâm'ı anlatmaya çalışırken kendisi mankenliğe devam etmekteymiş. Haftalarca kitap okumuş eşine. Okuduğu kitap da ingilizceymiş. Çince'ye çeviri yaparak anlatıyormuş. Eşine okudukça, bir de bakmış ki, kendisi meğer Müslüman değilmiş ama kendisini Müslüman sanıyormuş.
Feci çarpılmış genç kız.
Birden bire kendine doğru yürümeye başlamış. Hani “Allah'ı arayan kendine doğru gitsin.” tavsiyesi var ya... Ve genç kız dindarlaşmış. Sonra neler olmuş neler. Özlem Süsler'in hayatında. Tamamen romanı onun hayatıyla ilgili yazacaktım. Gazete resimlerini ve çeşitli dökümanları aldım. Annesinin hayatı da bir kitaplıktı onu da dinledim.
Derken Türkiye'ye döndük.
Avusttural'ya bana hayırlı gelmiş görünüyor. Üç kitabım orda doğdu. Uzaktaki Çığlıklar, İmamın Manken Kızı ve Çin İşkencesi.
İstanbul'a döndükten sonra bir genç kızla tanıştım. İmamın manken kızı Fatma'ydı bu.
Fatma'nın hayatını dinleyince, değiştirdik romanın kurgusunu. Müsadenizle o bölüme girmeyeyim, Romanı okuyacaklar için gizemi kaçmasın.
Şimdi size anlatacağım konu daha şaşırtıcı olsa gerek.
Gençlik yıllarımda, İslâmî ilimlere başladığım dönemde, İstanbul'un Draman semtine doğru iniyordum. Bir baktım bir gazetede tam bir sayfa boyunda bir manken. O mankene baktım... Baktım... O kadar duygulandım ki, benim kardeşimi sırf, gazetenin satışı fazla olsun diye boydan boya ve mayoyla neşrediyorlardı. Kendime hakim olamadım. Oldum olası kadının böyle kullanılmasına dayanamıyorum. Ayrıca malum evlerde paraya çevrilmesine dayanamayan ruh dünyam sarsılmıştı.O zamanlar, çıplaklık rezaleti bugünkü kadar rezillik boyutunda her yerde görünmüyordu. O genç kıza hem ağladım hem çok dua ettim. Çünkü duruşunda bile dejenere olmamışlığın belgesi vardı. Zaten “Utangaç manken.” diye dalga geçenlerde vardı bu mankenle. Aradan aşağı yukarı onüç ondört yıl geçtikten sonra o gazete Özlem Süsler tarafından Avusturalya'da elime verilince çok ama çok duygulandım. Ben onun için göz yaşı dökmüştüm ve o şuurlu bir genç kadın olarak (26-27 yaş olabilir) karşımdaydı. Hep merak ederdim acaba benim duamın rolü olmuş olabilir mi diye. Yıllarca mutlaka öyledir dedim. Fakat çok dua ettiğim yakınlarımın bazılarının namaz bile kılmadığını görünce ister istemez kelin ilacını hatırladım ama yine de bir acaba bilinç altımda yer etmiş durumda.
İmamın Manken Kızı çok satan kitaplar arasında. Öteki deyimle Bessellerde. Benim ağladığım yerde, okuyucumun çoğunun (ulaştıklarımın içinde çoğu) aynı yerde ağladığını öğreniyorum.
İmam, müezzin, hacı-hoca, yazar vb. şahısların çocuklarının çektikleri... Gençlerin çektikleri... Hatta dindar ana veya babanın çocuklarının herkesce bilinmeyen yönleri ve o imam... Ahh bir bilse onun acısını nasıl hissederek yazdım... Hep imamın yanındaydım roman bitene kadar ve zaman zaman hüzünlenip yine uğruyorum yanına.
İmamın manken Kızı'nın yazılış hikâyesini yazmaktı kastım. Ancak bu kadar yazabildim
- Açıklama
İşte hikâyesini nasıl anlatacağımı düşündüğüm en önemli romanlarımdan biri.
Yazılış hikayesi öyle ilginç ki, neresinden başlayacağımı cidden şaşırıyorum.
İmamın manken kızı Avustural'yada doğdu.
Çin İşkencesi'nin hikayesini okuyacaksınız. Onun hikayesi Melberun'dan binlerce kilometre ötede doğmuştu. Bir gurup Melbourn'a gece yarısı döndük, kaldığımız eve geldiğimizde onlarca kadının-kızın beni beklediğini gördüm. Çok yorgundum. Yatsı namazını kılıp yatmayı düşünüyordum, fakat misafirleri görünce plan değişti. Uçakla gitmiş, minibüsle dönmüştük. Çok zor geçen bir yolculuğumuz oldu. Kardeşlerim de benim bir şeyler anlatmamı istiyordu. Ben de, “Kızlar, size beklediğiniz konuşmayı yapamam. Ama ilginç bir olay yaşadım, Çin İşkencesi isimli bir roman doğdu. Konu öyle geliştiki, hayatımın en unutulmaz günlerinden birini yaşadım.” deyip sırası geldiğinde size de anlatacağım, Çin İşkencesi'nin doğuş hikayesini anlattım. Dinleyenlerden biri bir genç kızı gösterip, “Bu genç kızın hayatı da çok güzel roman olur.” dediler. “O halde sizce mahsuru yoksa siz anlatın ben dinleyeyim” dedim. Özetle dinledim hayatını.
Bir zamanlar Türkiye'de meşhur bir mankenmiş. İslâm'a dönüş yapmış. fakat dönüşü çok ilginç. Daha sonraki günlerde detaylarıyla saatlerce ve de günlerce konuştuk. Notlarımı aldım.
İslâm'a şöyle dönmüş.
Bir Hıristiyanla evlenmiş. Evlendikten sonra “Eyvah! Çocuğumuz olunca adını Hıristiyan adı mı koyacağız!” Eşimin mutlaka Müslüman olması gerekir, demiş. Dînî kitaplar almış. (Detayları imamın manken kızında) eşine okuyormuş. Bu arada kendisi bir çok ülkeye gitmiş eşine İslâm'ı anlatmaya çalışırken kendisi mankenliğe devam etmekteymiş. Haftalarca kitap okumuş eşine. Okuduğu kitap da ingilizceymiş. Çince'ye çeviri yaparak anlatıyormuş. Eşine okudukça, bir de bakmış ki, kendisi meğer Müslüman değilmiş ama kendisini Müslüman sanıyormuş.
Feci çarpılmış genç kız.
Birden bire kendine doğru yürümeye başlamış. Hani “Allah'ı arayan kendine doğru gitsin.” tavsiyesi var ya... Ve genç kız dindarlaşmış. Sonra neler olmuş neler. Özlem Süsler'in hayatında. Tamamen romanı onun hayatıyla ilgili yazacaktım. Gazete resimlerini ve çeşitli dökümanları aldım. Annesinin hayatı da bir kitaplıktı onu da dinledim.
Derken Türkiye'ye döndük.
Avusttural'ya bana hayırlı gelmiş görünüyor. Üç kitabım orda doğdu. Uzaktaki Çığlıklar, İmamın Manken Kızı ve Çin İşkencesi.
İstanbul'a döndükten sonra bir genç kızla tanıştım. İmamın manken kızı Fatma'ydı bu.
Fatma'nın hayatını dinleyince, değiştirdik romanın kurgusunu. Müsadenizle o bölüme girmeyeyim, Romanı okuyacaklar için gizemi kaçmasın.
Şimdi size anlatacağım konu daha şaşırtıcı olsa gerek.
Gençlik yıllarımda, İslâmî ilimlere başladığım dönemde, İstanbul'un Draman semtine doğru iniyordum. Bir baktım bir gazetede tam bir sayfa boyunda bir manken. O mankene baktım... Baktım... O kadar duygulandım ki, benim kardeşimi sırf, gazetenin satışı fazla olsun diye boydan boya ve mayoyla neşrediyorlardı. Kendime hakim olamadım. Oldum olası kadının böyle kullanılmasına dayanamıyorum. Ayrıca malum evlerde paraya çevrilmesine dayanamayan ruh dünyam sarsılmıştı.O zamanlar, çıplaklık rezaleti bugünkü kadar rezillik boyutunda her yerde görünmüyordu. O genç kıza hem ağladım hem çok dua ettim. Çünkü duruşunda bile dejenere olmamışlığın belgesi vardı. Zaten “Utangaç manken.” diye dalga geçenlerde vardı bu mankenle. Aradan aşağı yukarı onüç ondört yıl geçtikten sonra o gazete Özlem Süsler tarafından Avusturalya'da elime verilince çok ama çok duygulandım. Ben onun için göz yaşı dökmüştüm ve o şuurlu bir genç kadın olarak (26-27 yaş olabilir) karşımdaydı. Hep merak ederdim acaba benim duamın rolü olmuş olabilir mi diye. Yıllarca mutlaka öyledir dedim. Fakat çok dua ettiğim yakınlarımın bazılarının namaz bile kılmadığını görünce ister istemez kelin ilacını hatırladım ama yine de bir acaba bilinç altımda yer etmiş durumda.
İmamın Manken Kızı çok satan kitaplar arasında. Öteki deyimle Bessellerde. Benim ağladığım yerde, okuyucumun çoğunun (ulaştıklarımın içinde çoğu) aynı yerde ağladığını öğreniyorum.
İmam, müezzin, hacı-hoca, yazar vb. şahısların çocuklarının çektikleri... Gençlerin çektikleri... Hatta dindar ana veya babanın çocuklarının herkesce bilinmeyen yönleri ve o imam... Ahh bir bilse onun acısını nasıl hissederek yazdım... Hep imamın yanındaydım roman bitene kadar ve zaman zaman hüzünlenip yine uğruyorum yanına.
İmamın manken Kızı'nın yazılış hikâyesini yazmaktı kastım. Ancak bu kadar yazabildimStok Kodu:9789756717288
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.